Alman Markus Gisdol'le ilk maça çıktık.
Rakip sezonun vasat ekiplerinden Başakşehir.
Geride kalan 7 maça göre daha istekli, arzulu, coşkulu ve mücadele gücü yüksek bir Samsunspor vardı sahada...
Ligde var olmak için de bu gerekli aslında...
Gördüklerimiz ekstra değil, olması gerekendi.
Bunların yanına da kaliteli ayak şart...
Samsunspor'un en büyük eksikliği burada başlıyor.
Markus hoca takım boyunu kısa tutup, elindeki kadroyu maksimum kullanıp, şok baskı ile sezon başından bu yana görmediklerimizi gösterdi bize...
Bu bile yetmedi galibiyete...
Çünkü dedik ya, kaliteli ayak.
Öyle bir an oluyorki, futbolun en basit olgusu doğru pası verebilsen, takım arkadaşın kaleciyle karşı karşıya kalacak ama atamıyorsun...
Maalesef bunları çok kez gördük sahada.
İşin özeti, eldeki malzeme bu.
Eğer transfer yasağı cezası gelirse bu kadroyla sezonu tamamlayıp, önümüzdeki sezona da başlayacağız.
Ne yapıp edip, mümkün bir durum varsa bu cezadan kurtulmak lazım.
Yoksa hem bu sezon, hem de önümüzdeki sezon hangi ligde olursak olalım işimiz çok zor.
Basın toplantısında, sorulan sorular karşısında gördük ki, Markus Gisdol kendine güveni yüksek, ne yaptığını bilen bir çalıştırıcı.
Maç bittiğinde 'hoca ne yapsın' demekten alıkoyamadım kendimi...
Ercan'a fazla sabretmesi, Fofana'yı hiç düşünmemesi ve kadroya almadığı oyuncuları konuşabiliriz ama bunlar oyunun akışında olan doğal mevzular.
Her çıktığı yayında 'Oyuncularla 3 yıllık sözleşmeler yaptım, ceza gelirse gelsin' diyen Yüksel Yıldırım'ın eseridir bu...
Hazır aklıma gelmişken, işler iyi giderken sosyal medyada gülücükler dağıtan, argo tabirle de zaman zaman ağır giderler yapan Yıldırım, nerede?
Maça da gelmedi?
Yıldırım, futbol direktörlüğü kurup, takım yönetimine bir müdahalede bulundu.
Artık yapması gereken etrafındaki futbol ulemalarından da kurtulup, takımı profesyoneller ellere emanet etmek.
Yoksa daha çok başı ağrıyacak.
Sağlıcakla kalın...